Kaos

 bir kağıt kesiği kadar ince jilet izleri ustalık eserlerimde ışıl ışıl parlıyor. ham maddesi et, damarlar ve sinirlerin olduğu bir başyapıt bu. tanrının yarattığından farksız, yeni gömülmüş taze bir yavrunun cansız bedeninden daha canlı, hayatta. çok özel birine hediye edileceği anı iple çekiyor. sessiz ve itibarı ayaklar altına almaya çalıştıkları bir yerden kulaklarda keskin bir çınlama bırakacak kadar gürültülü ve insan pislikleriyle kirlenmiş bir yere gittiği için sıkkın. yeni sahibine ulaşacağı için gelip geçmiş hazin sonu üzerine daha az düşünüyor. 


eti bir kelebeğin keskin kanatlarınca yarılmış, oksijen israflarının havaya üflediği karbondioksitle temas ediyor şimdi. ruhu kanadıkça solumaya ve solmaya devam ediyor. kanaması yeşerdikçe cesedi çürüyor. 


sterling odaya geldiğinde zayıf bacaklarımdaki morlukları gördü ve dehşete düştü. “graphite, bunlar neden oldu?” diye sordu morlukları, daha doğru bir renk skalasıyla bakmak gerekirse grilikleri kastederek. saç düzleştiricisini işaret edip sırıttım. “bazı yaraları baştan yaratmak gerekiyor.” dedim. uzanmakta olduğum yatağın ucunda dizlerinin üzerinde oturdu. bileklerinde sigara söndürmüş olmalıydı, onun gözlerinde bulduğum estetiğin birazı bile yoktu yanık izlerinde. dantel braletinin altındaki küçük memelerinin mavi damarları ay ışığında titriyordu. göğüs uçlarında, iki memesinin arasında, altında, dolgun bacaklarının arasında ateşle kavrulan vajinasında, dokununca irkilen topuklarında, parmak uçlarında, köprücük kemiği çukurunda, omurga çizgisi boyunca, benim her zerremin hücrelerinin içine işlemesi arzusuyla tutuşuyordu. ona bakınca sırıtmaktan kendimi alıkoyamıyordum. onu zarif ve kırılgan bir kadavraymış gibi el üstünde tutacak, kanla ıslanarak ağırlaşan bir kadifeyi yırtarcasına acımasızca becerecektim. onu sökülmemiş bir yeri kalmayana kadar becerme düşüncesiyle ereksiyonumu izlerken dilimi ısırdım. ne kadar da saf duygular besliyordu, üstelik niyetimi anlamasına rağmen tavrını koruyabilmişti, saf olmak bu demekti. kasıklarımı içeriden gıdıklayan bir dürtüyle kemikli bileğimi ona uzattım, tutmasına izin verdim. o da ereksiyonuma bakıyordu. 

“graphite, ilk kez yapmıyoruz ama her seferinde büyüklüğü beni büyülüyor, korkuyor ama utanıyor gibiyim. engel olamıyorum.” 

gözlerime bakmaktan kaçınıyordu. yatağın üzerinde emekleyerek yavaş yavaş üstüme çıktı. memeleri kasıklarımı ezdikçe vücudumdaki kan penisime üşüşüyordu. biraz daha yaklaştı bana, kahverengi gözleri meme uçlarımdaydı. 

“sizden gözlerimi alamıyorum sterling.” dedim efsunlanmış gibi. “size yapacaklarımı düşündükçe kendime hakim olamıyorum. lütfen bağışlayın.” dişleriyle boxer'ımın lastiğine asıldığında nefesim göğsüme sıkıştı. beni bu kadar istiyor olmasına katlanamıyordum. narin bedeninin her bir parçasını kerpetenle ayırıp kalanına hak ettiği şekli vermek istiyordum. gergin kollarımın arasına aldığım bedenini iyice sıktım, çıplak göğsüme değen teni yanıyordu. 

“kuzey yıldızına yükselelim birlikte…” dedi fısıltıyla. küçük meme uçlarını parmaklarımla sıkıca tutup çekiştirdim. elimi bacaklarının arasına götürdüm, irkilerek sıkıştırdı. bana yakışmayan bir acelecilikle erekte penisimi kasıklarına sürtmeye başladım. aletimi bacaklarının arasına alıp ısıttı. bel kıvrımlarını kavradım ve onu aletimin üzerine oturttum. “şeytanlarım ben sizin içinizde olduğum sürece içinize giremezler.” göz kırptım, gözlerimin önünde eridi. terden sırılsıklam olmuş pürüzsüz teninin kokusu beni oksijenden tiksindiriyordu. 

üzerime doğru eğildi ve boynumu öpmeye başladı. her öpücüğü hayli mahçup ve nefes kesiciydi, ah sterling. ellerimi kalçalarına götürdüm ve bacaklarının arasının sırılsıklam olduğunu fark ettim. sabırsızca aletimle klitorisini okşamaya başladım. boynuma sarıldı, dudaklarımızı buluşturdu. yumuşak dudaklarını ısırdım, döktüğüm kanı büyük bir şevkle emmeye başladım. kendini kurtarmaya çalıştıkça daha sert öpmeye koyuldum onu. kalçalarına birbiri ardına şaplaklar indirirken adımı inlemesiyle göğsüm heyecanla sıkıştı. 

“graphite! devam et. tecavüz et bana!” 

“her şey yeni başlıyor.” dedim dudaklarından içeri doğru. kulağına doğru nefes vermemle tüm vücudu irkildi. aletimi içine soktum, bunu yaparken biraz bile zorlanmam gerekmedi. sıcaklığı aletimi kavrıyordu, içimi titretiyordu. kalbim penisimde atıyordu sanki, bağırışlarını duydukça bacaklarının arasından tüm bedenini yarıp geçme isteğiyle doluyordum. üzerimde tarif edilemeyecek bir kuvvetle zıplamaya başladı, adeta kaburgalarımı kırmama sebep olacaktı. dudaklarını bir an bile ayırmıyordu dudaklarımdan, dişleriyle tutup sertçe çektiğinde yüreğimi yerinden söküyormuşçasına haykırıyordum. 

“graphite…” adımı bağırdığında saçlarını tuttum ve var gücümle çekip sterling'in üzerine çıktım. aletimi içinden çıkarmamıştım, bacaklarını belime sardı ve sert ve hızlı bir ritim tutturarak rahim duvarlarına vurmaya başladım. tırnaklarını sırtıma geçirmiş, çığlık çığlığa inliyordu. nefes nefese dudaklarına yapıştım ve sesini soluğunu kestim. aniden beni itti ve memelerini avuçlamaya başladı. gözlerini sımsıkı yummuştu ve çığlık atıyordu. “graphite…graphite! dur!” 

durmadım. ellerimle karyoladan destek aldım, yumruklarım duvara sürtünce sterling'in boynuna çullandım ve yüzünü morartana dek oracıkta becerdim onu. gözleri fal taşı gibi açılmış, durmam için yakarıyordu. hızlandım, onu o halde görünce sesli bir şekilde inlememe engel olamadım. bu onu feci azdırmış olacak ki tiz bir çığlık kopardı. bileklerini ellerimle kelepçeleyip duvara yapıştırdım, her vuruşumda ötelenip duran memelerini de diğer elimle kavramaya başladım. ardından komodinin üzerindeki yeni bilenmiş çakıya uzandım. elimden kurtulmak için tırnaklarını elime batırdı. hareket edemez haldeydi, içinden çıkarmamıştım bile. hışımla eğildim ve çakıyla göğsünün tam ortasında küçük bir yarık açtım. sesi kısılmıştı, belli belirsiz bir inleme çıktı boğazından. 

“ah, sterling'im!” diye inledim. ağzımı açık yaraya gömdüm ve tek damlasını ziyan etmeden emmeye başladım. var gücüyle çırpındı. aynı anda hem dilimi kanıyla suladım, hem de içini hayat suyumla doldurdum. zevkten öylesine titriyordum ki kendime gelmem dakikalar sürdü. 


“graphite…daha fazlasını istiyorum.” 


sterling'imin soğuk ve çıplak vücudu önümde zedelenmiş bir ayı postu gibi uzanıyordu şimdi. beceriksizce kestiğim etinden hala taze kan süzülüyor. tanrısının yarattığını beğenmeyip biçimlendiriyorum kalçalarını. adımı haykırarak inlemesini dinleyerek doruklara çıkıyorum. aletimle içinin duvarlarının adeta sıvasını döküyorum, git gel yaptıkça kanaması şiddetleniyor. kemikli parmaklarımla bel gamzelerini sımsıkı kavramış, leğen kemiğinin kavislerini hissediyorum. acıyla karışık zevk her zaman arzuladığı şey olmuştur. 


sabaha kadar becerebilirim onu. kaslarımdaki tüm laktik asit katılaşana kadar. ismimi unutana kadar. sterling de doyacağa benzemiyor. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nefret

06:06

intikam