Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nefret

  kasvetli bir bulutu andıran nuhuset yüklü sis, dağ evimizin çatısına çöreklenmişti. mutfak penceresinden uzaktaki kasabanın ışıkları sisi aralamış, belli belirsiz parlıyordu. saat gece yarısını geçeli çok olmuştu, kabuslar yüzünden uyuyamadığımdan mutfağın soğuk zemininde çıplak ayaklarımla dikilip kanelbulle yapıyordum. sterling bu tatlıyı çok severdi. hele ki eklediğim karamel sos onu zevkten dört köşe ederdi her yediğinde. ancak bu gece ilk kez sterling'in olmadığı ve gelmeyeceği bir zamanda yapıyordum kahrolası tarçınlı çöreği.  bu deli saçması şeyi bir oyunmuş gibi başlatan ve en başından ciddiye almamasına sebep olan bendim. sterling’e karın boşluğumda kanatlarında metal bıçkınlar bulunan kelebekleri harekete geçiren, karşı konulmayacak düzeyde bir şehvet duyuyorken sırf başkaları yakıştırdığı için onunla bir dönem takılmak istiyormuş gibi yaparak her şeyi başından mahvetmiştim. şimdi ise başkasını, üstelik bir kızı düşünerek mastürbasyon yaptığı için ondan nefret etme...

Kaos

  bir kağıt kesiği kadar ince jilet izleri ustalık eserlerimde ışıl ışıl parlıyor. ham maddesi et, damarlar ve sinirlerin olduğu bir başyapıt bu. tanrının yarattığından farksız, yeni gömülmüş taze bir yavrunun cansız bedeninden daha canlı, hayatta. çok özel birine hediye edileceği anı iple çekiyor. sessiz ve itibarı ayaklar altına almaya çalıştıkları bir yerden kulaklarda keskin bir çınlama bırakacak kadar gürültülü ve insan pislikleriyle kirlenmiş bir yere gittiği için sıkkın. yeni sahibine ulaşacağı için gelip geçmiş hazin sonu üzerine daha az düşünüyor.  eti bir kelebeğin keskin kanatlarınca yarılmış, oksijen israflarının havaya üflediği karbondioksitle temas ediyor şimdi. ruhu kanadıkça solumaya ve solmaya devam ediyor. kanaması yeşerdikçe cesedi çürüyor.  sterling odaya geldiğinde zayıf bacaklarımdaki morlukları gördü ve dehşete düştü. “graphite, bunlar neden oldu?” diye sordu morlukları, daha doğru bir renk skalasıyla bakmak gerekirse grilikleri kastederek. saç düzl...

Lifestyle of the Sick and Dangerous

  meçhulde bir yerden yanık kokusu gelmekteydi. kavrulan etin ve saçların havaya yaydığı kesif koku, ateşi harlayan rüzgarla havaya fırlayıp yere yaprak gibi düşen küller, diri diri yakmakta olduğu karbon bazlı yaşam formunun göğsünde kabaran alevlerle tablo bir midsummer akşamını andırırcasına parlıyordu. kıvılcımlar parmak uçlarımla kontrol ediliyorlarmışçasına uysaldı, nereyi yakmalarını istiyorsam oraya sıçrıyorlardı. manzaradaki en tatmin edici şey ise parlak kırmızı alevlerin akışkan dansıyla kör gözlere ateşin ne kadar kutsal olduğunu tekrar tekrar hatırlatan o büyüleyici dinamikti. retinama alveollerdeki nikotin izleri gibi işleyen simsiyah muhrik duman, ciğerlerime tatmaktan en çok zevki aldığı o tahrik edici kokuyu tattırmıştı: yanmış ceset kokusu.  zevkten dört köşe olmaya kısa bir ara vermek suretiyle elimdeki yarısına kadar benzin dolu bidonu usulca yere bıraktım. sterling enseme bir nefes uzaklıkta elleri dirseklerimi kavramış şekilde duruyordu. kendisinin vahşet...

06:06

  nasıl başlayacağımı bilmiyorum oksijen israfım, sevgili sterling'im. beni bilirsiniz, yedi yıl geçmesine rağmen size karşı olan utangaçlığımı bir türlü üzerimden atamadım. belki benim yerime devam edersiniz, diye düşünüp bana beş yıl gibi gelen beş dakika boyunca sustum. bu mektubumda size, sizinle birlikte geçirdiğim iki güzel yıl boyunca kalbimin sol taraftaki yerinde olmadığını nasıl fark ettiğimi anlatmak yerine boktan insanlardan bahsedeceğim. ayrıca bu, size yedi yıl içinde yazdığım ilk ve son mektup olacak. sessizliğe gömülüşünüzün birinci yıldönümünde size, çarpması gerekmeyen yüreğimden sonra ikinci hediyem... ilhamımı kaybetmeden şöyle demeliyim, insanlar her şeyi mahvediyor. beni sizden kopardıklarından sonra geçirdiğim beş yıl, bana toplama kampından kaçan fareler hissi vermişti. geceleri insan sesleri duyarak uyanıyor, tereddütlü adımlarla koridoru turluyor; sonrasındaysa iki adamın kollarında uyuşturulup yatağıma bırakılıyordum. duygularımı emmişler, yerine kız kard...

Shemhamephorash

  Bir hafta önceden anlaşıldığı gibi, sitede konumu bolca geçen sokakta toplanılacaktı. Burası, Lucifer's Hymn denen müziğin bestelerinden izler taşımakta, normal insanları yıkıp bizim gibi insanları coşturmaktaydı. Saat 4:20, harabe evlerin camlarında yüksek ihtimalle Mavi Balina görevi için oturan, hayattan soğumuş, genç fakat ölü bedenler; karanlık sokağı aydınlatan tek bir ışık parçasının dağın eteğindeki kulübede olması, vikingler tarafından yağmalanmış bir İngiliz kasabası gibi dizilmiş derme çatma kulübelerin tüyler ürpertici sessizliği... Burası, Norveç'in soğuk olduğu kadar esrarengiz, konumu Google Haritalar'dan bile silinmiş bir kasabasıydı.    Telefonumu açıp DNS ayarlarını değiştirdim ve satanas666.onion'a girip sohbet akışını izledim. Latin Amerikalı bir adam (isminden anlaşılıyordu) en son kurban ettiği kadınlardan oluşan insan zincirini anlatıp nasıl cesetleri yok edeceği hakkında bilgi alıyordu. Bir başkası ise hidroklorik, hidroflorik, nitrik, sülfürik...